4 Mayıs 2014 Pazar

RECEP AYI ORUCUNU TUTMANIN FAZİLETLERİ

Receb Ayında Tutulan Oruç Günlerine Göre Faziletleri 3 Mayıs 2014 Receb Ayının 4. günü 29 Mayıs 2014 Receb Ayının 30. günü Enes Radıyallâhu Anh)dan şöyle anlattılmıştır: "Bir kere Mu'az (Radıyallâhu Anh) ile karşılaştığımda ona nereden geldiğini sordum.Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in yanından geldiğini söyleyince, ne buyurduğunu sordum. 'Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in : 'Allâh-u Te'âlâ'nın rızası için recebden 1 gün oruç tutan cennete girer' buyurduğunu işittim' dedi. Bunun üzerine ben Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in huzûruna girdim ve Mu'az'ın bana kendisinden naklettiği rivayeti anlattım.O zaman buyurdu ki: 'Doğru söylemiş! Bunu ben söyledim.Evet! Ben söyledim.Bunu söyleyen benim!' (Safûrî, Nüzhetü'l-mecâlis, 1/141) Ebû Sa'îd el-Hudrî, û Zer, Ebu'd-Derda, Ali ibni Ebî Talib, Enes, Hasen, Sa'îd eş-Şâmi ve İbni Mes'ûd (Radıyallâhu Anhüm) hazarâtından rivayet edilen hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim recebden 2 gün oruç tutarsa kendisine iki kat ecir verilir ki, her bir katın ağırlığı, dünyanın dağları kadardır.Allâh-u Te'âlâ ona iki bin sene orucu yazar. "Recebden 3 gün oruç tutan kimseye cehennem arasına Allâh-u Te'âlâ öyle bir hendek koyar ki onun uzunluğu bir sene,diğer bir rivayette; 70 senedir.Allâh-u Te'âlâ, o kula 3 bin senelik oruç yazar.Bir ve iki gün tutanların ecri kadar sevabı (ayrıca) alır. İftar anında Allâh-u Te'âlâ: 'Bu kulumun hakkı gerçekten kesinleşti ve sevgimle dostluğum kendisine vacip oldu.Ey meleklerim! Sizi şahit tutuyorum ki ben onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladım' buyurur. Herkim recebden 3 gün oruç tutar ve gecelerini (ibadetle) kaim olursa, onun için üç bin sene oruç tutup geceleri kaim olan gibi ecir vardır.Her güne karşılık Allâh-u Te'âlâ bu kulu için 70 büyük günahı bağışlar. Ruhunu teslim ederken, kabrinde, amel defterleri uçuşurken, mîzanda (ameller tartılırken) ve sırat gibi geçitlerin her birinde, onun yetmiş isteğini verir."(Abdurrahmân ibin Abdisselâm es-Sâfûrî, Nüzhetü'l-mecalis, 1/140; Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü'l-ihvan, sh:12) "Recebden 4 gün oruç tutan, bütün belâlardan, delilikten, cüzzamdan, alaca hastalığından ve Mesîh-i Deccal fitnesinden âfiyet bulur (kurtulur). Geride zikredilenlerin ecri kadar alacağı gibi, halis akıl sahibi çok tövbeli kulların sevabını da alır ve ilk kurtulanlar arasında (amel) defteri kendisine verilir." "Recebden 5 gün oruç tutan, kabir azabından korunur.Kıyâmet günü, yüzü dolunay gibi (parlak olarak) diriltilir.Kendisine kumlar adedince haseneler yazılır. "Recebden 6 gün oruç tutan kişi, ayın on dördünden daha parlak bir yüzle kabrinden çıkar, ayrıca kıyâmette ona tüm mahşer halkının, kendisiyle aydınlanacağı büyük bir nur verilir. (Azaptan) emin olanlar arasında hesaba tutulmaksızın sıratı (şimşek gibi) geçer.Ana-babaya isyan ve sıla-i rahimi kesme günahlarından kurtarılır. Karşılaştığı günü kendisiyle karşılaştığı zaman Allâh-u Te'âlâ cemaliyle ona yönelir. "Recebden 7 gün oruç tutana gelince; cehennemin 7 kapısı vardır. Allâh-u Te'âlâ her günün orucuna mukabil, kendisine o kapılardan birini kitler o kulunu cehenneme haram kılar ve ona cenneti vacip kılar ki ondan dilediği yere yerleşir. 8 gün oruç tutanaysa, cennetin 8 kapısı açılır. O da o kapıların hangisinden isterse, o kapıdan cennete girer." "Recebden 9 gün oruç tutan, kabrinden kelime-i şehâdet nidâsıyla çıkar ve yüzü cennetten çevrilmez. Geride zikredilen bütün sevaplarla birlikte (amel) defteri (mukarrab meleklerin yanında bulunan yüce divandan ibaret) 'Illiyyîn'e yükseltilir. Kıyâmet günü (azaptan) emîn olanlar arasında diriltilir.Kabrinden yüzü nur gibi parlayarak çıkar ve mahşer halkına o kadar nur saçar ki insanlar: 'bu seçilmiş bir peygamberdir' demekten kendini alamazlar.Bu kula verilecek olanların en aşağısı, cennete hesapsız olarak girmesidir." {Nitekim tabi'inin ulularından, Allâh-u Te'âlâ'nın güvenilir salih kullarından olan ve çok az hadis rivayet eden Kays ibni 'Ubad (Radıyallâhu Anh)ın, haram aylardan olduğunun bahsederken şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. "Haram ayların her birinin 10. gününde hayırlı bir iş vardır. Recebin 10. gününde Allâh-u Te'âlâ dilediğini siler, istediğini bırakır." } "Recebden 11 gün tutandan daha üstün bir kişi kıyamette görülmeyecektir. Ancak onun kadar tutan veya ondan daha fazla tutan müstesna. Recebden 12 gün oruç tutana, Allâh-u Te'âlâ kıyamet günü iki hulle giydirilir. Onlardan herbir hulle, dünyaya ve içindekilerden daha değerlidir. "Receb ayından 13 gün oruç tutan kişi, Allâh-u Azze ve Celle'den ne türlü bir şey istese mutlaka ona verir. Allâh-u Te'âlâ ona sırattan her (4 bin adımlık) milin üzerinde, istirahat edeceği bir döşek serer ki o kişiye ne mutlu ne mutlu! Onun durumu ne iyi! Geride anlatılanlan fazîletlerin misliyle birlikte on katı mükâfât kendisine ihsan edilir.Bu kişi Allâh-u Te'âlâ'nın, günahlarını sevaplara dönüştürdüğü kimselerdendir. Allâh-u Te'âlâ için adâletle tamamen kaim olan mukarrab (mânen yakın kılınmış) kullardan olur ve ihlasla sabrederek (gece) kaim, (gündüz) saim halde Allâh-u Te'âlâ'ya bin sene ibadet etmiş gibi olur. Allâh-u Te'âlâ bu kuluna, inci ve yakutla bezenmiş iki kanat verir ki onlarla sırat üzerinde şimşek gibi uçar. Gökten bir münâdi: 'Allâh-u Te'âlâ seni muhakkak bağışladı, ameline yeniden başla' diye nida eder.(Amelini) artırana Allâh-u Te'âlâ da (sevabını) artırır". Recebden 14 gün tutana, Allâh-u Azze ve Celle, hiçbir göz görmedik, hiçbir kulak duymadık ve hiçbir beşerin kalbinden dahi geçmedik nimetler verir." "15 gün oruç tutana Gökten bir münâdi: 'Geçen (günahların) senin için kesinlikle bağışlandı, artık ameline yeniden başla, şüphesiz senin günahların tebdil olundu (değiştirildi). (Amelini) artırana Allâh-u Te'âlâ bu kişiyi kıyâmet günü emin kimselerin makamına yerleştirir ki hangi mukarrab melek ve hangi mürsel nebi, onun yanına uğrarsa, mutlaka ona: 'Müjde olsun sana! Şüphesiz ki sen azaptan kurtulmuş kişilerdensin' der.' Recebin yarısını tutana, Allâh-u Te'âlâ rızasını yazar, rızasını yazdığına da azap etmez ve onu çok kolay bir hesapla muhasebe eder." "Recebden 16 gün tutan, Rahman Te'âlâ'yı ilk ziyaret eden, onu ilk gören ve kelamını en evvel duyanlar arasında yer alır. 17 gün tutana Allâh-u Te'âlâ sıratın her bir durağında, istirahat edeceği bir istirahatgâh kurar. 18 gün tutan, İbrahim Halil (Aleyhisselam) ile özel kubbesinde beraber olur. 19 gün tutana Allâh-u Te'âlâ cennette İbrahim ve Adem (Aleyhisselam)ın köşklerinin önünde bir kasr bina eder de o kendilerine selam verir, onlar da selamına cevap verirler." "Recebden 20 gün oruç tutana bir çağrıcı (melek) gökten: 'Ey Allâh-u Te'âlâ'nın kulu! Geçmiş olanı muhakkak Allâh-u Te'âlâ senin için şimdi mağfiret eyledi.Artık kalan hayatında (sana yeni bir amel defteri açılacağından) ameline yeniden başla der. Geçen bütün faziletlerin bir misli ve yirmi katı ona bahşedilir. Bu kişi İbrahim (Aleyhisselam)la (cennetteki köşkünün) hususi kubbesinde beraber olanlardan olur. Hepsi de günah ehlinden olan Rabi'a ve Mudar gibi (kalabalık nüfusa sahip kabilelerin fertleri kadar çok) kimselere şefaatçi kılar..

Hz.Hatice tü'l-kübra

HAZRET-İ HATİCETÜ’L-KÜBRA (R.ANHÜMA) VALİDEMİZ! Hazret-i Hatice (r.anhüma) Validemiz, Miladi 556 yılında Mekke’de doğmuş ve 620 yılında vefat etmiştir. Kabr-i Şerifleri Cennetü’l-Mualla’dadır. İslamiyet’ten önce dürüstlüğü ve iffetine düşkünlüğünden dolayı ‘’Tahire’’ lakabıyla ve Rasülullah (sav) efendimizin en büyük hanımı olması sebeiyle de ‘’Kübra’’ lakabıyla anılmıştır. Kendisini işine ve çocuklarına adamış, güvenilir bulduğu kişilerle iş ortaklığı yapmıştır. Rasülullah (sav) efendimiz ile de, bu ortaklık sebebiyle tanışarak evlenmişlerdir. Bu güzel evlilikten Kasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah isimlerinde 6 çocuk dünyaya getirmiştir. Hazret-i Hatice Validemiz, Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (sav) efendimizin kalbinde çok özel bir yer edinmiştir. O’nun en sıkıntılı günlerinde yanında olan ve O’na ilk inanan (iman eden) kişidir. Kendisine ait mal varlığını, eşinin hem davası için hem de fakir akrabaları için severek harcamıştır. Bütün bu güzel davranışlarından dolayı Cennetle müjdelenmiştir. Allah Rasülü (sav) efendimiz, Hazret-i Hatice Validemiz vefat edinceye kadar başka bir kadınla evlenmemiştir. Hazret-i Haticetü’l-Kübra Validemiz bütün Müslümanlar tarafından çok sevilmiş ve kız çocuklarına Hatice ismini vermekten şeref duymuşlardır. Kabr-i Şerifleri Mekke-i Mükerreme’de Cennetü’l- Mualla kabristanındadır. Cennet kadınlarının Dört büyük Seyyidesinden olan Hazret-i Hatice (r.anhüma) validemizin şefaatlerini biz evlatlarına nasip etsin, İnşaAllah! Amin, Ya Muin!

RIZA TEVFİK'İN ABDÜLHAMİT HANIN ARKASINDAN YAZDIĞI ŞİİR

Rıza Tevfik'in Abdülhamid hanın arkasından yazdığı şiir nerdesin şevketlim, sultan hamid han? feryâdım varır mı bârigâhına? ölüm uykusundan bir lâhza uyan, şu nankör pezevengin bak günâhına. târihler ismini andığı zaman, sana hak verecek, ey koca sultan; bizdik utanmadan iftira atan, asrın en siyâsî padişâhına. pâdişah hem zâlim, hem deli dedik, ihtilâle kıyam etmeli dedik; şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik; çalıştık fitnenin intibahına. dîvâne sen değil, meğer bizmişiz, bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz. sade deli değil, edepsizmişiz. tükürdük atalar kıblegâhına. sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena, bir sürü türedi, girdi meydana. nerden çıktı bunca veled-i zinâ? yuh olsun bunların ham ervâhına! bunlar halkı didik didik ettiler, katliama kadar sürüp gittiler. saçak öpmeyenler, secde ettiler. .................. pis külahına. haddi yok, açlıkla derde girenin, sehpâ-yı kazâya boyun verenin. lânetle anılan cebâbirenin bu, rahmet okuttu en küstâhına. çok kişiye şimdi vatan mezardır, herkesin belâdan nasîbi vardır, selâmetle eren pek bahtiyardır, harab büldânın şen sabahına. milliyet dâvâsı fıska büründü, ridâ-yı diyânet yerde süründü, türk'ün ruhu zorla âsi göründü, hem peygamberine, hem allâh'ına. lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin ahiretten bile himmet eylersin, çok çekti şu millet murada ersin

2 Mayıs 2014 Cuma

Beklenen

beklenen ne hasta bekler sabahı ne taze ölüyü mezar ne de şeytan bir günahı seni beklediğim kadar geçti istemem gelmeni yokluğunda buldum seni bırak vehmimde gölgeni gelme artık neye yarar Necip Fazıl Kısakürek

1 Mayıs 2014 Perşembe

FAL BAKMAK VE BAKTIRMAK BÜYÜK GÜNAHTIR

Peygamberimiz (a.s.m.) bir tek cümleyle ifade etmiş: “Kâhinler bir şey değildirler.” (Müslim, Selam 123) Yani geleceği okuduklarını iddia edenlerin sözleri boş, bir değeri ve bir anlamı yoktur.

İnanç noktasından bakıldığında fala baktırmak ve fala inanmak o kadar batıl ve tehlikelidir ki, Allah korusun insanı imandan bile çıkarabiliyor.

Bu konudaki birçok hadiste Peygamberimiz (a.s.m.), fal ve benzeri işlemlerin sonucuna inananların “Muhammed’e indirileni inkâr etmiş sayılacağını, bunların cennete giremeyeceklerini, inanmayıp da bu işi yapanların namazlarının kırk gün kabul olmayacağını” haber verir.

Bu hadisler kesin bir tehlikeyi bildirdikleri halde dininde diyanetinde, abdestinde namazında olan kişilerin fala ve falcılara itibar edip onların kapılarını aşındırmaları ne kadar acı ve üzücüdür.

Falcılar gayb ve gelecek hakkında, insanın karakteri ve beklentileri üzerinde ahkâm kesmeye çalışırlar. Oysa geleceğin sahibi Allah’tır. Geleceği sadece ve sadece Allah bilir. Kur’an bu konuda der ki:Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Başkası onu bilemez.” 
(En’am, 6:59)
De ki: Allah’tan başka ne göklerde, ne de yerde hiç kimse gaybı bilemez.” 
(Neml, 27:65)
De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır veya ‘Ben gaybı bilirim’ demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyarım.” 
(En’am, 6:50)Cebrail Aleyhisselamın, “Kıyamet ne zaman kopacaktır?” sorusuna Peygamberimiz:
Bu konuda sorulan, sorandan daha bilgili değildir” diyerek en büyük gelecek olan kıyamet hakkında bu kadar net bir cevap vermiştir. (Buharî, İman 37)

Gayb ve gelecek bilgisi Allah’ın elinde olduğuna göre, Allah’ın elçisi dahi Allah bildirmezse bilemeyeceğine, hiçbir İslam âlimi da gayb ve gelecek hakkında konuşmayacağına göre, falcıyı nereye koyarsınız? Yapıp durduklarına bir hak payı, bir inandırıcılık verebilir misiniz?

Ama falcının dediği bazen çıkıyor” diyenler de yok değildir.
Aynı sözü bir ara bir sahabe de söylemiş, fakat Peygamberimiz ona güzel bir cevap vererek yol göstermiştir.
Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır.” (Müslim, Selam 123)

Bütün falcıların doğrudan cinlerle ilişkisi var mı, yok mu, ayrı bir konu, ama falcılık dine, imana aykırı bir uygulama olduğuna ve Peygamberimizin kesin kes reddettiğine göre, olayın şeytanî yönünün olduğu şüphesizdir.

Şeytan da bir cin olduğuna göre, geleceği okuduğu iddiasında bulunan, gaybdan haber vermeye kalkan falcılar şeytanın elinde bir oyuncak haline düşmüşlerdir.
Hadisi şerif genel bir ölçüyü veriyor. Gerek kâhin, gerekse falcı veya medyum, tarotlar, hatta burçları okuyanlar, kendilerine hangi adı takmış olursa olsunlar, dinin izin vermediği bir konuda konuşuyor, hüküm veriyorlarsa, aynı kategoriye girerler. Söyledikleri bazen tutsa bile, bu yüz tane yalanın arasından çıkan bir doğrudur. Buna doğru demek bile su götürür. Yapanı da, yaptıranı da, inananı da tehlikeye sürükler.

Birer batıl inanç ve hurafe olan falcılığı İslam dini yasaklamasına rağmen, gerek Doğu’da, gerekse Batı’da, dünyanın her yerinde, tarih boyu insanlar kendilerini bu kötü alışkanlıktan kurtaramamışlardır.

İslam öncesi Cahiliye döneminde bazı fal çeşitleri vardı. Kum üzerine bazı çizgiler çizilerek bakılan bir fal türü vardı ki, buna hattü’rreml denirdi. Bunun yanında kelime ve isimlerle fal tutma, zarlarla fal açma, astrolojik fallar, koyunun kemiğine, kurbanın ciğerlerine bakarak fal açma, su falı, çay falı, kahve falı, bakla falı, kurşun dökme, tuz falı, balmumu falı, el yazısı falı gibi fal çeşitleri uygulanmıştır.

Bilim adamları da falcılığın birer huzursuzluk kaynağı olduğunu ifade ederler. Özellikle aile geçimsizliklerinin ve yakın akrabalar arasında düşmanlık tohumlarının ekilmesine sebep oldukların söylüyorlar.

Mesela, Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. İlhan Yargıç diyor ki:
“Falcılar, genellikle benzer söylemleri kullanır. Kadının kocasıyla sorunu vardır, problem aslında konuşulsa çözülebilecektir. Fakat falcı, birisinin kendisine büyü yaptığını söyler. Bu durumda kadın, tüm aile fertlerine karşı düşmanca tavır besler. Gerçekte böyle bir şey olmamasına rağmen, kehanet kendini kanıtlar ve aile ilişkileri kopar.”


Bir medyumcunun itirafı da dikkat çekici, diyor ki:
“Medyumluk popüler olunca bunu hobi olarak yapanlar işi ticarete döktü. İyi kötü fark etmiyor. Toplumun ruh sağlığı gerçek anlamda tehlike altında; çünkü medet bulmak için gidilen kişilerin birçoğunun kendisi problemli. Bu işi yapanların çoğunun ruh sağlığı bozuk.” (Aksiyon Dergisi, Sayı: 533)


Asıl kaynağı batıl din ve inançlar olan falın dinle, imanla, Kur’an ve İslam’la uzaktan yakından bir ilgisi ve alakası yoktur.

İnanan bir insan böyle batıl şeylerle aklını, kalbini ve imanını tehlikeye atmamalı, her şeyin Allah’ın elinde olduğuna inanmalı, Rabbine itimat edip güvenmeli, dua ederek O’na yalvarmalı, kadere olan inancını sağlam tutmalıdır.

Fala bakmak

İnanç noktasından bakıldığında fala baktırmak ve fala inanmak o kadar batıl ve tehlikelidir ki, Allah korusun insanı imandan bile çıkarabiliyor.

Bu konudaki birçok hadiste Peygamberimiz (a.s.m.), fal ve benzeri işlemlerin sonucuna inananların “Muhammed’e indirileni inkâr etmiş sayılacağını, bunların cennete giremeyeceklerini, inanmayıp da bu işi yapanların namazlarının kırk gün kabul olmayacağını” haber verir.

Bu hadisler kesin bir tehlikeyi bildirdikleri halde dininde diyanetinde, abdestinde namazında olan kişilerin fala ve falcılara itibar edip onların kapılarını aşındırmaları ne kadar acı ve üzücüdür.

Falcılar gayb ve gelecek hakkında, insanın karakteri ve beklentileri üzerinde ahkâm kesmeye çalışırlar. Oysa geleceğin sahibi Allah’tır. Geleceği sadece ve sadece Allah bilir. Kur’an bu konuda der ki:Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Başkası onu bilemez.EN-AM 59
De ki: Allah’tan başka ne göklerde, ne de yerde hiç kimse gaybı bilemez
NEML69
De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır veya ‘Ben gaybı bilirim’ demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyarım.

SEVDA

Sevdiğinin nazını değil ; Kahrını çekmektir SEVDA ..!! Onunla bir ömür değil ; Onun için bir ömürdür SEVDA ..!! Eline el değmesi değil ; Gölgesine gölge değmesini kıskanmaktır SEVDA ..!! Yürürken dikenli yollardan darağacına ; Son dileğinde onu görmeyi istemektir SEVDA ..!! Yani demem o ki ; Herkesin harcı değildir SEVDA .